Maç günü Cumhuriyetimizin başkentine gitmekle başlar… Dönercisi, çiçekçisi, taksicisi ve hatta ayakkabı boyacısı bile o gün, gördüğünde seni mutlu eden renklere bezenmiştir.
Sanki anlaşmışçasına aynı renklere bürünmüş insanlar birbirlerini görünce, göz göze gelince selamlaşır gülümser… Kocaman bir aileymişçesine…
Sinemaya film izlemeye gider gibi, salona konser dinlemeye gider gibi, mabede ibadete gidermiş gibi şen şakrak, gülen gözlerle gider elli beş bin kişi o kocaman ailenin ortak evine(!)
En büyük mutluluğu babasının omuzlarında oturan, forması sırtına şapkası kafasına büyük gelen minikleri, sevgilisinin, eşinin, abisinin elinden tutmuş mabede giden ve heyecanları yüzünden okunan bayanları görünce yaşarsınız. Çünkü bilirsiniz böyle bir ortama döner bıçakları, meşaleler, ahlaka aykırı hareketler girmez. Gurur duyarsınız bu durumu diğer emsallerle (!) karşılaştırınca…
O günün en zor kısmı mabede yaklaştıkça başlar!! İçerden renktaşlarının sesleri gelir, eğleniyorlardır, hep destekliyor, tam destekliyorlardır. Bir an önce o temaşanın içinde yer almak istemektesindir.
Sonunda turnikeden geçersin polis son defa yoklar seni ve kendini atarsın tribüne… Sahaya en yakın olduğun yerden bir bakarsın yeşil çimlere sonra başını kaldırıp mabedinin her köşesini kontrol edersin acaba bu sefer neresi yenilendi diye? Çünkü orayı benimsemişsindir, senindir artık orası ve yapılan her değişikliği, kullandığın her bir ayrıntısı ile gurur duyarsın…
Tırmanırsın merdivenleri bulursun koltuğunu yerleşirsin… Maç saati yaklaştıkça heyecanın artar…
Bir bakarsın çıkmaya başlar sahaya futbolcular ve kadro açıklanır stadyum hoparlörlerinden… En sonun da 12 numara olarak seni anons eder mikrofondaki ses… İşte bende buradayım dersin içinden…
Hemen arkasından santrayla beraber omuz omuza başlar ve sen yanında yeni tanıştığın renktaşınla omuz omuz haykırmaya başlarsın:
Lay lay lay la lay laaaayyy Feeeeneeerrrbaaahçeeee…
Maç biter, yüzün güler… İçin rahattır, etmişsindir ibadetini (!!!) çıkarsın evinden gidersin evine…