Gelde Icme Gelde Yazma

 

Derin bir nefes almaya çalışınca uzun bir süreden sonra içimdeki bir “şey” soluğumun yarım kalıp tıkanmasına neden olmadı.
Ciğerlerimin en derin noktasına kadar önce deniz sonra yaz kokusunu çekebildim.

Açıktan Bodrum kalesinin yansıması denizin üstünde, kulağa çalınan çok farklı tınılar, çapkınlık yapmaya çalışan Türk erkekleri, yanan meşaleler, gezinen kediler, yoğurt, karpuz ve peynir…

Ama hepsinden öte bu satırları yazdıran ve rahat nefes almama yardımcı olan bir tek “günah” var.

Kendisi baba yadigarı olup tek başına bile olsan “muhabbet âlemine bir merhaba” dedirtebilen bir illet…

Hakkında sayısız methiyeler dökülmüş bir Türk Mucizesi…

Nesimi’nin dediği gibi “Ben doldurur ben içerim, günah benim kime ne?” denesi bir tutku…

Başlayınca damak ve dil arasında hissettirdiği uyuşukluk bir köprü atılır derinliklerimden yaradana doğru ve o günahla daha bir insan olup O’na daha yakın hissederim kendimi…

İçerdeki yapbozda bir araya gelen parçalar izahanımın yükselmesine yardımcı olur..

Yeri hep farklı adı hep “Yeni” olmuştur

Kim demiş günah diye?

Günahsa günah…

Gel de içme gel de yazma :)

Leave a Reply