Bu hafta Çarşamba gidip Cuma günü döndüm bir iş seyahatinden.
Giderken de gelirken de birkaç aynı sima aynı uçaklardaydık. Ancak bir tip vardı ki hani derler ya götü başı ayrı oynuyor tam da o tiplerden biri.
Dışardan bakınca kallavi sanırsın takım elbise boy pos falan ama harbi tavır, duruş, konuşma biçimi tam da yukarıdaki değiş gibi.
Küçük dağları ben yaratmışım havasının yanında konuşmalar Saldıray abi efemineliği taşıyor elemanda.
Bu kadar gözlemi hem ilk uçuşta bir arka sırasında oturduğum hem de ikinci uçuş sonrası terminale giderken otobüste kulak misafiri olacak kadar yakınında olduğum için yapma şansım oldu.
Zaten otobüsteki bedeninin kuzey ve güney kısımlarının farklı eksenlerde salındıklarını fark etmemiş olsam (yazar burada “göt-baş”a vurgu yapıyor) bu yazıyı yazmayacaktım.
İlk uçuş için herkes yerini almış, bording kompilitıd, kemerler takılı, acil çıkışlar ön orta ve arka olarak gösterilmiş, taksi yapıyoruz pistin başına gitmek için. (Ortalama üstü uçuş yaptığı için artizlik yapıyor yazar) bu yukarıdakiler-aşağıdakiler arası uyumsuzluk devam eden eleman ise bir Barack bir Angela bir Vladimir modunda dünyanı kurtarırken hostes hanım ikinci defa uyarıyor telefonunu kapatması için.
Sallamıyor beriki, sonra aynı sıradan bir başka yolcu İngilizce uyarıyor bunu. Nasıl dokunduysa aşağılık (!) biri tarafından uyarılmak hemen bağırıp çağırmaya başlıyor sıranın öbür ucuna doğru kasıntı aksanlı bir İngilizceyle.
Yalanı yok akıcı ama yapışkan bir aksanı var. Heralde dudak ve dil de ayrı oynuyor diğer organlar gibi. Uyaran kişi ise birçoğumuz gibi kendi ana dili aksanıyla konuşuyor çok da iyi olmayan İngilizcesiyle.
Bir anda o kadar mide bozucu bir yavşaklıkla laf ebeliği yapıp bir manevra yapıyor ki o nokta oracılığa kusmak istedim. Tam da ensesine ensesine hem de!
– “You cant talk to me with your looser accent.” (Bu ezik aksanınla bana laf söyleyemezsin) “Go and learn English” (Git İngilizce öğren)
Artık ingilizce konuşmayı ne kadar avam bir şey zannediyorsa efendi. Lafı gediğine oturttuğunu zannediyor.
Buna rağmen karşısından gelen cevaba ise sadece Türkçe küfrederek mayasında ne kadar çok sdsmlık(!) (daha çok kaypaklık ya aslında) olduğunu gösteriyor.
Gelen cevap:
– “I know English, you better go and learn how to be a decent HUMAN!” (Ben İngilizce biliyorum en iyisi sen git nasıl düzgün bir İNSAN olunu onu öğren)
Hani şu videolar var ya son zamanda çok meşhur olan Thug Life diye tam o videoluk bir andı işte. Keşke bi usb girişimiz olsa da beyindeki o anıyı bilgisayara atıp Thug Life videosu yapabilsem diye pis pis sırıtıyordum o anda.
İçimdeki kusma isteği de bu kapakla yerini uçuşan kelebeklere bıraktı:)