Az önce 2010, 2011 ve 2012 için verdiğim notları ve yazdığım karneleri okudum.
Ne kadar güzel bir alışkanlığım olmuş benim dedim kendi kendime. Blog tutmak ayrı bir keyif ama, geçen yıllar için eleştirilerde bulunmak hakikaten çok doğru bir hareket olmuş. Sizlere de tavsiye ederim.
Gelin gelelim 2013ü AAB adına değerlendirmeye!
2013’ün bende en çok yer eden çok önemli bir noktası var: SAĞLIK!
2013 içerisinde yaşadığım sorunların beterinden yüce Rabbim herkesi sakınsın!
Hemen hatırlayalım sırasıyla başımdan geçenleri:
- Retina iltihaplanması. (Doktor, biraz daha geç kalsam kör olma ihtimalimden bahsetti)
- Östaki borusu tıkanması (İlaç tedavisine cevap vermeseydi operasyonla açılacaktı.)
- Suçiçeği! (30 yaşında, hem de ikinci defa)
- Aşil tendonu yırtılması ( Su çiçeğinden kurtulduktan 3 gün sonra)
- Azı dişi kırılması. (Ve ardından kanal tedavisi)
- Ayak baş parmak tırnağımın kesilerek tedavi edilmesi.
2013’te ölmediysem bir yüz sene daha yaşarım ben arkadaş.
Daha önceki yıllarda yılı iyi ve kötü yanlarına göre ayırarak değerlendirmiştim. Bu sene ise yılı baştan sona kronolojik olarak değerlendirmek istedim. Bu konuda bana en çok yardım eden mecra ise tahmin edersiniz ki elbette Facebook.
Eveeeet;
2012’de başladığım stüdyo çekimlerine 2013’ün başlarında da devam ettim ancak istediğim sonuçları alamayınca bu etkinliğe veda ettim. Çok erken pes ettim sanırım. 2014 hedeflerine koymakta fayda var.
2013 içerisinde parçası olmaktan büyük keyif aldığım Martı Dergisi’ne olan yoldaşlığımı da kendi sebeplerimden ötürü sonlandırdım. Bu da büyük bir hataydı. 2014’te geri dönmem güzel olabilir.
Bu yazı ile yaza yaza 31 blog yazısı yazmışım. İki en önemli hobimi bildiğin terketmişim. Yazıklar olsun bana.
Ocak ayı içerisinde ailemizin en kıymetlisini son kere görebildim. Gözleri hala çok güzeldi.
Ailemizin en büyüğünü, güzel gözlümüzü kaybettik. Onunla birlikte birçok anı ve aile tarihi de kayboldu gitti. Nur içinde yatsın.
Turkcellde 7. seneme baslamışım.
Yine Fenerbahçemi bir Avrupa Kupası deplasmanında yanlız bırakmamışım. Bu sefer aynı zamanda ev sahipliği de yapmaya çalıştım hem de :)
Yılın en güzel ayı olan Mart ayında yine doğum günümü kutladım şenlikler halinde :)
Belarus tarihinin en kötü kar fırtınalarından birini yaşarken ben Dubai’de plajda uzanıyordum.
2012’de gerçekleştiremediğim Dubai seyahatimi 2013’te gerçekleştirerek, bugüne kadar yer küre üzerinde gittiğim en doğu noktaya da gitmiş oldum.
Pek sevdiğim arabam Ulvi’yi ellere verip yerine Fiko’yu aldım. Ama Fıko özel bir arabaydı zira kendi lacivertti ve plakası da 1907 oldu.
Mayıs ayında sevgili arkadaşım Barış geldi Minsk’e! Ama son destinasyon Minsk değildi zira kendisiyle Amsterdam’da çocukluk ve ebedi aşkımızı izlemeye gidecektik. Biz Amsterdam’a gittik ama Fenerbahçemiz bizimle gelemedi.
Barışla Amsterdam’da güzel ama buruk günler geçirdik. Uçuk ve paranoya dolu bir seyahat oldu.
Minsk-Riga-Amsterdam-Istanbul-New York seyahatlerini 3 günde tamamlayıp, sonunda Yeni Kıtaya ayak basabildim. Burada da can dostum Kocak ile özlem giderdik. 2013 içerisinde hem kendimce en doğuyu hem de en batıyı görmüş oldum böylece.
Onsuz da 10uncu seneyi geçirmiştim.
Minske döndüğüm gün su çiçeği teşhisim koyuldu.
Bu demek oluyor ki son 20 gün içerisinde İstanbula, Rigaya, Amsterdama, New Yorka ve Minsk’e Su çiçeği mikrobunu taşıyan küresel bir biyolojk bombaydım. (Güzel yazı konusu :) )
Türkiyemde Gezi olayları baş göstermeye başladı.
Ben de geziye katılmak adına Türkiyeye kaçmak için bahane buldum ve aşil tendonumu koparttım. Doktor ameliyat öncesi ayağımı alçıya almasa valla gidecektim geziye :)
Hayatımdaki üçüncü ve en uzun ameliyatımı geçirdim. Allah beterinden saklasın.
Operasyondan sonra Minsk’e döndüm. İlk defa Business Class uçtum :)
Haziranda sakatlanınca Haziran ve Temmuz pek bos ve tatilsiz gecti.
Agustosta ıs hayatında cok ciddi sallantılar yaşadık. Sevdiğim arkadaşlarımla, yoldaşlarımla ayrılıklar yaşamak zorunda kaldık. Bu durum birçok şekilde iş hayatını yeniden sorgulamam gerektiğine inandırdı beni. 2013 için kara bir aydır Ağustos.
Bu süre zarfında, hem iş hem özel hayat sallantıdaydı ve depresif bir hava vardı üzerimde. Birçok konuda kendimi geri çektim. Ancak bu süreç çok uzun sürmedi. Yaşanması ve uzun sürmemesi iyi oldu.
Velhasıl yılın ilk yarısına istinaden Ağustos sonrası pek sakin geçti. Yaşanan onca olaydan sonra biraz kafa dinlemek için iyi de oldu açıkçası.
Ekim ayında bu yıl üçüncü defa Urfa’ya gittim. Ya düğüne ya cenazeye işte. Eski dostlarla yeniden bir arada olduk ve hakikaten çok keyifli geçti bu seyahat.
Sakatlık ve operasyon sonrası ilk sportif faaliyetimi 4KM koşarak Ekim ayında yaptım. 2013 yılı ise kayıtlara daha sağlıklı bir yaşam için verilen kararlarla geçti. Bu yazıyı bile yazarken yeşil çay içiyorum :)
Kasım ayında bu sefer en Kuzeye St. Petersburga gittim. Gördüğüm en harika şehir. Uzak ara en iyisi. Yine gidecek ben!
Kasım ayında TBMM baskanını Minsk’te ağırladık :)
Aralık ayı için ise en önemli gelişme 3 sene sonra Minsk’te ilk defa Çiğköfte yoğurmuş olmamdı. Aman ne gelişme ne gelişme demeyi, bir Urfalı olarak özlemiştim valla. Bu şartlarda pek de lezzetli oldu aslını isterseniz.
Son olarak ise ofisteki arkadaşlarımızla Minsk’te bir çocuk yurdunu ziyaret ederek onlarla yeni yılı kutladık ve bundan çok keyif aldık doğrusu.
İyisi ve kötüsüyle 2013 geride kaldı. Yalanım yok, çok güzel şeyler yaşadığım bir yıldı ama sağlık ve iş konuları bu güzellikleri geride bıraktı.
Adetten olduğu üzere not vermem lazım. Allah daha kötüsünden saklasın ama bu yıl alsa alsa 10 üzerinden 4.5 alır benden.
Ben hep ikiye bölünebilen yılları severim. Önümüzde bir 2014 var. Hadi bakalım. İnşallah bugüne kadarki en güzel yılım olur :)
One Reply to “2013un de karnesi verilsin”