Son 3 saattir uyumuyorum? Ne kolumda saatim var ne de duvarda? Ama 3 saat olduğundan kesinlikle eminim?
Her saat başı metal kapıya bir tokmak vuruyor? Her altı saatte bir ise 2 kere? Yerden yaklaşık 2 metre yükseklikte,
bir buçuk karış enindeki pencereden giren gün ışığı ise, altı saatte bir olmayan saatimi ayarlamama yardım ediyor.
Tam üç saattir bekliyorum? O ufacık pencereden, güneşin, ışıklarını bana hediye etmesini bekliyorum.
Bugün yirmi dördüncü gün? Yirmi dört gündür ne bir insan gördüm ne de sesini duydum.
Neden bu kadar hesap kitap adamı oldum?? Sanırım, günlerim sayılı diye bu haldeyim..
3 saattir gözlerimi en fazla bir kırpma süresi kadar kapalı tuttum? Karanlıkta olsa, sadece duvarları görüyor olsam da, etrafıma
durmaksızın bakmak istiyorum.
Şu anda ne hissetmem lazım diye düşünüyorum? Korkmalı mıyım acaba? Üzlmeli? Pişmanlık? Merak?…
Karışık meyve suları içersinde her bir meyvenin tadını net alamazsın ya.. İşte o haldeyim..
Üç gün kaldı?
Hepi, topu 72 saat?
72 saat sonra, insan yüzü göreceğim. Gördüğüm son insanlar olacaklar.
İnsanlar delirince mi kendi kendileriyle konuşurlardı?
Konuşacak kimsem yok ki duvarlardan başka? Bazen düşünüyor muyum, konuşuyor muyum farkında değilim?
Kendi sesimden başka tek ses var, o da kapıya vurulan demir tokmak? Ha bir de gardiyanın ayak sesleri.
Sayılı zaman çabuk geçer derler.
Mapusluk adama sorsunlar bir de bunu?
Bir de mapusun sonunda dar ağacı bekleyene sorsunlar?
Dışarda mevsim bahar mı, yaz mı kime ne? Bana ne?
Kaldı son 24 saat?
Karışık meyve suyuydu değil mi? Bugün menüde karışık yok. Sadece korku var.
Korkuyorum çünkü bilmiyorum, ölünce sırattan nasıl geçeceğimi bilemiyorum? Geçemem ben o köprüden, arafta falan da kalamam?
Korkum ölmek değil, ölünce çekeceğim cezalar?
Son 6 saat?
Ne zaman soracaklar son arzu mu? Sorsalar, cevap verebilecek miyim ?
Ne ister bir insan ölmeden önce? Panik içindeyim? Aklım, aklım bana ihanet ediyor?
Bu nasıl iş? Neden nasıl idam edileceğimi bilmiyorum?
Son saatler?
Peki ya imam? İmamı geçtim, bir din adamı olsun?
Çok korkuyorum?
Vakit geldi?
Kolumda iki gardiyan, üzerimde beyaz bir gömlek var, yırtık keten bir pantolon?
Gözünü kapatalım mı? diye sordu adamlardan biri?
Ses, ruhsuz, mekanik ama tanıdık? Bu tanışıklık beni umutlandırdı? Fukara ümidi..
İdam alanına giderken, gözlerim asılacağım yeri aradılar? Bulamadılar.
Daha sonra bir manga asker gördüm, duvarın dibine çökmüş kimi, kimisi sigara içiyor?
Duvarın önüne doğru zorla yürütmeye başladılar beni? Duvarın gölgesine doğru?
Sanki o gölge beni kurşunlardan koruyacakmış gibi bir his doğdu içime. Fukara hissiyatı..
Bu son yürüyüşümde fark ettim ki. Birileri bu idamı izleyecek. En azından göz önünde idam ediliyorum.
Eski bir dost gördüm uzakta? Ağlarken bağırıyordu:
?Eyüüüübbb, seni haksız yere idam ediyorlar!!?
Sesimi çıkaramadım? Sarhoştum, korku sarhoşu?
Ellerim arkamdan bağlı, duvarın önünde durdum.
Karşımda, dizili askerler? İsimleri neydi? Kaç yaşlarındaydılar? Kime ne?
Dizlerim son anda bana ihanet ettiler ve beni taşıyamadılar.
Diz çöktüm vurulmadan önce? Ama dilim hala benimle aynı saftaydı.
Juliete döndüm ve var gücümle bağırdım.
?Ya haklı olsalardı??
Tüfek patlamalarının altında bu ses duyulabildi mi acaba ?
Bu son sorumun cevabını bilemedim?