Her yeni doğan gün kendi içinde bir mucize.
Düşünsene yarın sabah güneşin doğmayacağını. Gözlerinin açılmayacağını, açsan dahi hiçbir şey göremeyeceğini düşün.
Ne kadar boş değil mi doğmayan günsüz bir dünya ve içinde sen?
Mucizeye layık olmak zorunda olduğunun farkında mısın?
Peki ya her gününü hakkını vererek yaşamak zorunda olduğunun?
Yarın, öbür gün önceki senlerin gelip sana hesap sorarlarsa, ellerini yakana yapıştırıp “dünlerdeki bugünlerini” neden hakkını vererek yaşamadın derse.
Kendine cevap verebilecek misin be adam?
Etme, yazık etme, haksızlık etme, vicdansızlık etme kendine, bugününe…
Layıkıyla yaşamaya çalış… Bilmiyorsan, öğren.
Son nefeste geriye dönüp baktığında şu cümleyi gönül rahatlığıyla kurabiliyor olman dileğiyle…
“Ey hayat, sen, seni yaşamayı bilenlere layıksın.. Diğerleri seni yaşamıyor, harcıyorlar!!”
hayat; onun içine kattıklarınla anlam kazanır….
kattığın kişiler, emekler, ürettiklerin vs…
ama en önemlisi o hayatın içine kattığın kişiler…
aileni ve akrabalarını kimse sormadı zaten sana katarken:))
ama ya sonrakiler…
hayatının içine alıp da kademelendirdiğin _ ama değer ama değmez_ insanlardır anlamlandıran ya da anlamı alıp giden!!!
Ve en önemlisi o son cümle günü geldiğinde yanıbaşında gerçekten hayatının anlamı olan o kişinin gözlerinde olabilmek….yanılmadan, güvenerek..
gerisi laf-ı güzaf!!
haklısın ablacım,
en büyük etkenler zaten diğer aktörler..
yazıyı okurken, kimileri için yaşıyorum dediklerinin kimileri için harcamak olduğunu düşünmeden edemedim:)
Ey kör ! Bu yer, bu gök, bu yıldızlar boştur boş !
Bırak onu bunu da gönlünü hoş tut hoş !
Şu durmadan kurulup dağılan evrende
Bir nefestir alacağın, o da boştur boş !