Son günler, haftalar, aylar o kadar çok şey yaşattı ki bana bu dönemi hayatımın hiçbir evresi ile kıyaslayamam.
Kontrolümün bu denli elimde olmadığı ve adeta daldan düşen bir yaprak gibi rüzgarla bir o yana bir bu yana savrulduğum bir dönem yaşamadım.
Çok eski dostlarımla yaptığım sohbetlerde başımdan geçenlerin özetini geçince anlıyorum nasıl bir tornado içinde yaşadığımı.
On Binlerce kilometre yol ve yüzbinlerce en yoğun duyguların değişimi. Bazen durup haleti ruhiyemi analiz etmeye çalışınca çekiniyorum derinlere inmeye.
Normal bir insanın hayatı boyunca yaşamayacağı çalkantıyı ben son bir yılda yaşadım heralde.
O kadar farklı alanlarda çok farklı mücadeleler veriyorum ki anlatsam her biri ayrı senaryo olur.
Yorgun muyum? Biraz.
Bitkin miyim? Hayır!
Yıprandım mı? Bir miktar.
Pişman mıyım? Asla
Slav dillerinde şöyle bi deyim vardır: “En son umutlar ölür”. Bizdeki karşılığı: “Can çıkmadan ümit kesilmez”.
Hemşerim, rahmetli Bekir Coşkun köşesinde çok kullanırdı: “Enseyi karartmayın”.
Nefes aldığım sürece ayaktayım, nefes aldığım sürece ümit var ve nefes aldığım sürece her türlü şarta rağmen sevmeye devam edeceğim.
Nokta!