Yıldızlarla yazı yazmak
– Ben her zaman içinde yaşadığım zamanın kıymetini bilip, keyfine varmaya çalıştım Alicim. Buna her ne kadar önem versem de; sanırım yaşımın da olması sebebiyle, kimi zaman maziye daldığım günler oluyor evladım.
– Ohoo Zühtü Amca; bırak seni, benim bile şu yaşıma rağmen geriye dönüp hasretle andığım zamanlar oluyor. Misal; şu anda lisede olmak vardı.
– Kakocum, sana ufak bir tavsiye: Geçmişini sakın unutma, ama oraya da bağlanıp kalma.
Zira; senin için en kıymetli an yaşadığın an. Neyse, sanırım bulunduğumuz an ve ortam sebebiyle ben geçmişe, çocukluğuma döndüm.
Bir an merak ettim doğrusu. Bir Ramazan günü, Sultanahmet Meydanı?ndayız. Bu zaman ve mekan Zühtü Amca?yı çocukluğuna götürdüyse, tahminim o ki yine bir hikaye anlatacak bana..
– Hayrola Zühtü Amca? Ne anımsattı sana buralar çocukluğuna dair?
– Evlat, ben çocukken Ramazan ayının gelmesini dört gözle beklerdim. Her gün anneme Ramazan ne zaman başlayacak diye sorar, sorgulardım. Anacım da hiç üşenmeden her gün saatli marif takviminden sayar, bana kaç gün kaldığını söylerdi. Bizimle birlikte yaşayan babaannem de sevinir, Ramazanı oruç tutmaya hevesli olduğum için beklediğimi zannederdi.
– Bak ben de öyle sandım Zühtü Amca. Neden bekliyordun ki bu kadar hevesle Ramazanı?
– Ramazan ayları benim için yıldızların İstanbul semalarına inmesi demekti çocukken Ali. İlk gördüğüm gün çok şaşırmıştım ve babam bana o ışıklar için: ?Ustalar yıldızlarla yazı yazmışlar Zühtü??demişti.
– Anlayamadım Zühtü Amca! Neyi ilk gördüğünde?
– Neyi olacak güzel kardeşim, elbette iki minare arasına gerilmiş nice farklı yazıyı ve resmi görünce. Demem o ki; mahyaları görünce.
– Ha şimdi anladııım!
– Birçok camide Ramazan ayı boyunca farklı mahyalar olurdu. Hatta kimi mahya ustaları ustalıklarını sergilemek, diğer ustalara nispet yapmak ve ahalide merak uyandırmak için Ramazan ayı içersinde düzenli olarak mahyalarını değiştirir, her seferinde farklı yazılar yazardı.
Makara sistematiği ile hazırladıkları mahyaları İstanbul?un gökyüzüne asan Mahya ustaları yüz yıllardır süre gelen bir geleneği devam ettirmekteler esasında.
– Demek elektrik öncesi zamanlarda da vardı bu yazılar?
– Elbette Ali. Rivayete göre; 1600?lü yılların başlarında Sultan I. Ahmed?in kendisine hediye edilen ve son derece sanatkarca işlenmiş bir levhanın benzerini yeni yaptırdığı Sultanahmet Camii?nin minareleri arasına asılmasını emretmesiyle, Mahya geleneği ortaya çıkmıştır.
– Bu, mahya sanatı sadece İstanbul?a mı ait demek oluyor?
– Aslında sanatın İstanbul?da doğduğunu ve zamanla Osmanlı sınırları içerisinde yayıldığı anlamına geliyor.
– Peki Mahya ne demek Zühtü Amca, biliyor musun?
– Kakocum; vakti zamanında okuduklarım ve duyduklarıma göre ?aya özgü, ay gibi? anlamına geliyor. Dil alimlerinin söylediklerine göre Farsça ?mahiye? sözcüğünden türetilmiş bir kelime.
– Zühtü Amca sen az önce mahyada resimler de mi oluyor demiştin?
– Evet Ali; eskiden, yani mahya sanatının gerçek üstadları hala aramızda ve sanatlarını icra ederlerken, sadece yazı yazmakla yetinmez, kimi resimler de çizerlerdi.
– Ne gibi mesela?
– Örnek olarak benim çocukluğumdan anımsadığım; yandan çarıklı, kule, salıncak, kayık, şemsiye, çiçek, köprü gibi objeleri kandiller yardımıyla gökyüzüne taşırdı ustalar.
– Gerçekten enteresanmış Zühtü Amca.
– Gel bakalım Kako Ali; şuradan tramvaya binip Karaköy sahiline doğru gidelim. Vakit yaklaştı birazdan top atar. Hemen ardından mahya ışıkları yanınca, biz de sahilden Sultanahmet?e, Süleymaniye?ye, Yeni Camii?ye, bir de karşı kıyıdan Mihrimah Sultan Camii?ne bakar bu Ramazan?da hangi mahyalar revaçtaymış öğreniriz.
– Haydi gidelim Zühtü Amca.