Bundan çok değil, sadece birkaç hafta önce 40. yaşımı kutladım. İlk zamanlarda 40 deyince ciddi manada zorlandım kırk yaşında olmayı kabul etmeyi, yalan yok. Ama karakter olarak bardağın dolu tarafına bakmayı seven biri olarak elbette geri dönüp baktım ve kırk senemi nasıl geçirdiğime göz gezdirdim.
İyisiyle ve kötüsüyle o kadar güzel anılarla dolu yıllar geçirmişim ki, ‘aferin’ dedim kendime. Yaşamışım yılları ve boşuna harcamamışım.
Geriye dönüp bakınca klişe olacak ama hani derler ya, iyisiyle ve kötüsüyle ve içime sinerek o kadar çok şey yaşamışım ki, gönül rahatlığıyla şu cümleyi kurabilirim: “Ben geçen yıllardan razıyım.”
Urfa gibi kadim bir şehirde çok kaliteli bir aileye doğmuş ve Urfa’da batıda yaşayan yaşıtlarımın göreceğinden çok farklı bir dünya ile büyümüşüm. 6-7 yaşında (90’ların başı) bilgisayara erişmiş olmanın yanında kaçırılma teşebbüsü, terör saldırısı, aileyi tehdit eden mafya bozuntularına kadar çok ilginç vakalarla karşılaştım. Bunun yanında evimizde binden fazla kitaptan oluşan bir kütüphane ile büyümek, bugün ile karşılaştırınca devlet okullarında çok kaliteli bir eğitim almak, haftanın 4 günü basketbol antrenmanı yaparken il ve bölge şampiyonu ve ülkede ilk 20’de derece yapan bir basketbol takımının kaptanı olmak gibi harika tecrübelerle büyüdüm. Çocukluğuma bakınca elbette kötü anılarım da var ama genellikle çok mutlu bir Ayhan görüyorum. Sevilen, takdir edilen, başarı gösteren, elbette arada azarlanan, meraklı, hızlı öğrenen, rekabetten çekinmeyen ama bazen geri adım atan, ilgi gören, populer bir Ayhan var zihnimde.
Sonra üniversite yıllarım geliyor. İstediğim bölüm olmasa da canım abimin yönlendirmesi ile belki de kendime en doğru bölüme giriyor ve öğrencisi olduğum üniversitenin tüm imkanlarından ziyadesiyle faydalanıyorum. Aynen temel eğitim yıllarımda olduğu gibi harika arkadaşlar, dostlar, kardeşler ekliyorum hayatıma. Hatta bazen ailemden “sen arkadaşlarına bizden daha çok önem veriyorsun” şeklinde sitemler işitiyorum. Çok karakterli, eğitimli, kaliteli, sağlam kardeşlerim var ve onlara ek çok da güzel arkadaşlar kattım hayatıma. Onlarca yıllar geçse de hala ilk günkü gibi sarıldığım insanlar her birileri.
30’dan fazla ülke gördüm, 3 ülkede yaşadım ve anılar biriktirdim bu 40 yılda. Dünyanın dört bir yanına gitsem, gidince aradığımda açılacak telefon sahibi kimseleri kattım hayatım bunca yıl boyunca.
Aşkların en büyüğünü yaşadım, yaşıyorum… Bu cümleyi yazınca camdan dışarı gökyüzüne, sonsuz uzaya baktım, ‘daha etkileyici nasıl ifade edebilirim aşkımı’ diye düşündüm ama benim zihnimin ufkunda aşkımı açıklamaya yetecek kelime olmadığı gerçeği ile karşılaştım.
Üniversitede okurken hayalini kurduğum kariyer hedefimin ötesindeyim yıllardır, 2 yabancı dili hiç takılmadan konuşabilirken bir yenisini öğreniyorum. Çocukluk hayalim olan enstrümanı elime alınca artık içimden geçen melodiyi tıngırdata biliyorum. Alime, sevdiklerime ve çevreme fayda sağlayabiliyorum.
Elbette defolarım, yanlışlarım, eksiklerim var ve bunların çoğunu görüyorum. Kimilerini değiştirmeye çalışsam da artık birçoğunu kabullenip kendimi yargılamıyorum.
Bazen dostlarımla konuşurken anlattıklarım karşısında; “sen bunları yaparken biz evden işe, işten eve gidiyoruz” diyorlar. Göreceli olarak hayatı çok daha derinden ve doyasıya yaşamışım gibi hissediyorum ve mutlu oluyorum.
Çok büyük acılar, zorluklar ve hüzünler görmüş olsam da 21. yüzyılda Avrupa’nın gördüğü en büyük savaşı ilk dakikasından beri kocaman zorluklarla ve uluslararası bir şirketin CEO’su olarak omuzumda devasa bir sorumlulukla tecrübe ediyorum.
Sanki yaşamımın sonuna gelmiş gibi yazıyor olsam da aslında öyle genç, diri, güçlü ve pozitif hissediyorum ki, bir 140 sene daha olsa yaşarım gibi geliyor açıkçası.
Bugün 40 yaşındayım ve inanın içimde 4 yaşında bir çocuğun heyecanı, merakı, yaramazlığı ve yaşama arzusu var.
Bunca olumlu şeyin yanında en çok eksikliğini hissettiğim şey ne diye sorarsanız, bu soruya nemlenmiş bir gözle beraber şu cevabı veririm: “Hayatımın aşkından bir kız çocuğu sahibi olup onlara hayatımı adamak”
Ben bu hayatta her zaman her şeyin mümkün olduğuna inanırım. Ve her zaman bir yol olduğunu bilirim. Bunun yanında ise bir şey için çok mücadele etsem de eğer istediğim gibi olmazsa, kabullenme erdemine de sahibimdir.
Özetle, “Ben ben oldukça iki güne gam etmem, biri geçip gidene biri de gelecek olana.”
Ezcümle, iyi ki geldim la bu dünyaya ve iyi ki bu denli tatmin olacak şekilde yaşadım bu hayatı.
Gene olsa gene gelir, daha iyi yaşarım evelallah.
Şimdi önümde bir 40 yıl daha var ve eminim ikinci 40’a çok daha farklı tecrübeler sığdıracağım. Yaşayacağım ben bu hayatı özetle. Üçüncü kırk olur mu artık onu teknoloji, bilim ve tıp söyleyecek.
Ha ama bugünden bakarsak üçüncü kırkın da hakkını vereceğime hiç şüphem yok.
Var olsun yaşamak!