Barselona?
Çocukluğumdan beri gitme hayalleri kurduğum şehirdi Barselona. 3.5 saat süren bir uçuştan sonra vardığım bu şehirde ilk dikkatimi çeken nokta insanların gerçekten çok rahat olduklarıydı.
Hiiiç aceleleri yok, herşey nasıl olsa hallolur bakış açısıyla hareket ediyorlardı. Gündüzleri siestaları, Cuma günleri saat 15?ten sonra çalışmamaları, Pazar günleri AVM?lerinin kapalı olması gibi durmlar bu fikrimi destekleyen bilgiler olarak daha sonra karşıma çıktılar.
Şehrin tahmin edileceği üzere çok ciddi bir turizm potansiyeli var. Nerelerde gezerseniz gezin kulağınıza çalınan sözcüklerin bir kaçı İspanyolca olmayan dillere ait oluyorlar. Zaten, 2009 yılı içerisinde dünya üzerinde en çok turist çeken yapı olan Sagrada Familia (soldaki resim) adlı henüz tamamlanmamış eşsiz tapınak, Barselona?nın ne denli turist yoğunluğu yüksek olan bir şehir olduğunun başlıca kanıtı.
Barselona, resmen dümdüz bir şehir.. Şehir planı ızgara mantığıyla yapılandırılmış. Bu ızgarayı oluşturan yollar ise olabildiğine geniş ve göz alabildiğine düz şekilde uzanıyorlar. Yolların kesiştiği noktalarda yer alan binaların ise köşeleri yok. Bu sayede caddeler çok ferah ve aydınlık.
Şehir içi ulaşım için yerli halk bisiklet ve motosikletleri çok büyük yoğunlukla kullanıyorlar. Zaten şehrin her yanında yer alan tek tip bisikletler, bisiklet yolları ve bisiklet park yerleri halkın ve şehir yönetiminin bisikletleri ne denli sahiplendiklerini hemen işaret ediyor.
Motosiklet kullanım yaşı ise 16. Hatta ailelerin izinleri ile 14 yaşından itibaren belirlenen tipteki motosikletleri çocuklar kullanmaya başlayabiliyorlar. Durum böyle olunca ulaşımın %50sinden fazlasını motorlar ve bisikletler sırtlar duruma gelmişler.
Bunların yanında, gelişmiş, düzenli, temiz, hızlı bir entegre metro sistemine sahip Barselona. Çok farklı tipte seyahat biletlerini otomatik makinalardan hızlıca satın alabiliyorsunuz. (Bkz: Barselona Metro Haritası)
Taksilerin ise hemen hepsi GPS donanımlı lüks araçlar. Bindiğimiz tüm taksilerde şöförlerle İngilizce anlaşabildik. Aslında kaldığımız 4 gün boyunca muhatap olmak zorunda olduğumuz hemen herkes (Metro güvenlik görevlileri, eczacılar, tezgahtarlar, şoförler, yol sorduğumuz halktan kimseler, vs..) sorularımıza az veya çok İngilizce cevap verebildiler.
Pasaport kuyruğunda, maç bileti kuyruğunda, mağaza kasası kuyruğunda, check in kuyruğunda, vb bir çok kuyrukta işlemler inanılmaz yavaş ilerliyor. Buna rağmen hiç kimseden bir tepki yada şikayet gelmiyor. Çünkü, insanlar bu rahatlık ve genişlik durumuna çok alışmışlar.
Şehrin her yerinde ve günün her saatinde koşan, spor yapan insanları görebiliyorsunuz.
İnsanların karakter olarak rahat ve sporla bu kadar iç içe olmaları bende İspanya’da yaşam süresinin ortalama üstü olduğu fikrini doğurdu. Yaptığım araştırmada 80.9 yıl ile dünya sıralamasında 5. Sırada olduklarını gördüm. (Türkiye: 71.8, AB: 78.67)
Şehirde hangi yöne bakarsanız bakın bordo mavi renkleri görüyorsunuz. Barselona Spor Kulübü bu şehrin kalbi adeta. Dünyanın dört bir yanından gelen turistlerin satın aldıkları lisanslı ürünler, maç biletleri kulübün gelir kaynaklarının ne kadar geniş olduğunu ispatlıyor.
Eğer, biraz da olsa futbolla ilgiliyeseniz Nou Camp?ta kesinlikle maç izlemelisiniz. O efsane stadda, günümüzde dünyanın en iyi futbolunu oynayan takımı izlemek çok büyük bir zevk. Ben bu zevki tatma keyfine eriştiğim için kendimi çok şanslı buluyorum. :) İzlediğim maçta tribünlerde 78000 taraftar vardı. Maçın son dakikalarında skorda netleşmişken Türkiye’deki tribün tecrübelerime dayanarak acaba stadı erkenden terk etsem mi diye düşündüm. Ancak sonra vazgeçtim. İyiki de vazgeçmişim zira staddan dışarı çıkmam 2.5 dakikadan fazla sürmedi. Darısı bizim stadların başına.
Nou Camp?ın yanı sıra görülmesi, gezilmesi gereken yerlerden ilk sırada aklıma gelenler:
– Sagrada Familia
– Parc Güell
– Placa Catalunya
– La Ramblas
– Placa Reial
– Kolomb heykeli
– Olimpiyat Stadı
– Botanik Bahçesi
– Le Aquarium
– Picasso Müzesi
– Gaudi’nin diğer eserleri (La Pedrera, Casa Battlo, vs..)
Barselona’nın 20. yy?ın hemen başında karşısına çıkan büyük bir dahi var. Yaşamı, eserleri, ölümü ile gerçekten dikkate değer bir isim bu. Gaudi!! Yapıtlarını görünce, bu adamın günlük hayatında yürümediği adeta uçtuğu konusunda hem fikir kaldık. Eşi benzeri olmayan binalar ve eserlerle Barselona?nın her bir yanına imzasını atmış bu efsane mimar.
İstanbul?daki Taksim Meydanı ve İstiklal Caddesi’nin muadili olan Placa Catalunya meydanına bağlı La Rambla caddesi şehrin en turistik mekanları olarak ön plana çıkıyorlar. La Ramblas?ın sonunda ise Kristof Kolomb?un heykeli var. Bu heykel parmağıyla tam ileriyi gösteriyor. Amerika?nın kaşifi olan adamın Amerika?yı gösterdiği tahmin edersiniz herhalde. Ama bu tahmininiz ne yazık ki doğru değil. Zira, yaptığım araştırmaya göre İtalya?nın güney sahillerinde bir yeri işaretliyor. (Teşekkürler Google Earth :) )
Ayırca belirtmek gerekirse, bildiğim kadarı ile Lizbon?da yer alan bir Kolomb heykeli tam olarak Amerika kıtasını gösterir şekilde konumlandırılmış durumda.
Yazının geri kalan kısımlarında bahsettiğim kuyruk ve sıra bekleme konusunun en çok canımızı yaktığı bölüm ise Teleferik için beklediğimiz sıra oldu. Yaklaşık olarak 1.5 saat sıra bekledikten sonra 3-4 dk. süren bir uçuş macerası yaşadık. Barselona?yı havadan görmenin keyfi elbetteki farklıydı ancak 1.5 saat sıra beklemeye değer mi derseniz o konuda şüphelerim var.
Kilometrelerce uzun sahillere sahip bu şehirde halk denizle yaşamayı çok seviyor. Tatilimizin son günü, hava sıcaklığı 18-19 derece iken sahilde bikinileri ile güneşlenen, spor yapan, kitap okuyan, günlük kıyafetleri ile kuma oturup çeşitli aktiviteler yapan insanları ve kumdan heykeller yapan sanatçıların arasına biz de karıştık.
Barselona, şehir olarak birçok farklı türde turisti mutlu edebilecek imkanlara sahip bir şehir. Gitmeyi düşünenlere tek tavsiyem var: Zaman Kaybetmeyin! :)
Barselonada çektiğim fotoğraflardan bazılarını aşağıdaki slayt gösteriminde görüntüleyebilirsiniz.
Akdeniz ateşinin hissedildiği güzel ülkeyi ne de güzel anlatmışşın özünde..İber ‘in diğer parçası Portekiz’i anımsattı hemen doğal olarak…aynı coğrafyanın kardeş yüzleri ne de olsa…Kolomb heykelini okuduğumda Lisbon Kaşifler Anıtın daki tasviri geldi aklıma…denizlere ve keşiflere tutkun iki ülke…